Bu hikâyenin konusu kısaca şöyledir: Leyla ve Kays
(Mecnun’un asıl adı) ilkokul yıllarında birbirlerine âşık olmuşlardır. Kısa
zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi Leyla’yı okuldan alır ve Kays’la
görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Arapçada
"deli" anlamına gelen "Mecnun" diye anılmaya başlar. Bu
sevda yüzünden çöllere düşen Mecnun’a birçok kişi Leyla’yı unutmasını söyler;
ancak onun için kainat artık Leyla’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan
vazgeçmez. Hatta dedesi onu bu dertten kurtulmak üzere Allah’a yakarması için
Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder. Hem
Leyla’nın hem Mecnun’un halleri gittikçe perişanlaşmaktadır. Başkasıyla nikahlandırılan
Leyla, kocasından kendisini uzak tutmak için bir hikâye uydurur ve bir süre
sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir türlü cefasıyla
yoğrulmaktadır. Dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale
gelir. Leyla’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi
bitmiştir. Birgün Leyla çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim
içimdedir, sen kimsin?” der. Leyla, Mecnunun ulaştığı mertebeyi anlar ve evine
geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden Leyla hayata gözlerini yumar.
Mecnun, onun mezarına uzanır ve canından can gitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlar.
Yaradana feryat figan dualar ederek canını almasını, kendisini Leyla'sına
kavuşturmasını ister. Duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte
Leyla'sına kavuşur âşıklar âşığı Mecnun ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder